8 Ocak 2016 Cuma

Bir Yardımcı Olun Caniklerim


     
     Ben yine buralardan uzak kalmışım. Neler değişmiş neler olmuş, kimler ne yazmış diye düşünürken içimi dökesim geldi yine. Şu sıralar finallerle boğuşan fakat finallerine çalışamadan Leyla olarak gezen bir insanım.



     Sebebi şu: bir gece İngiltere sevdamdan ötürü belgesel izlerken “yahu ne kadar şu İngiltere’de dil okulları?” dedim. Bir de baktım ki bilgisayarımda bir sürü İngiltere dil okulu fiyat listesi vs başlıklarından oluşan sekmeler var. Tabi benim bu hevesim sterlinin bizde almışta başını gitmiş olması sebebiyle kısa sürdü, hayaller hayatlar diyerek kara tavuk gibi düşünür oldum. Sonra birden kafamda bi balon “Work and Travel mi yapsam” dedi. Acilen araştırıldı birçok yer bulundu ve evin reisine soruldu. Saygıdeğer babam da onay verdi “Allaaaah” ne tutabilirdi beni derken Amerika’dan dönüşte İngilizce öğrenememe korkusu sardı. 



En son geldiğim nokta şu: WAT parasıyla Malta’da bi dil okuluna gitsem daha iyi olur diyorkeeeen yine beynimdeki arkadaşlar beni sıkıştırdı ve “2 ay Malta’ya vereceğim parayla İngiltere’de 1 ay dil okuluna gitsem mi?” diye sordu.  Böylece hem hayalim gerçekleşecekti hem de dil okuluna gidecektim. Şu an bu satırları yine finallerime çalışırken ara verip yazıyorum. Kafamda deli sorular? Bilen giden varsa Allah için yardım etsin a dostlar? Bu arada İngilizce seviyem b1 durumunda dipnot olsun bu da. Öldürmüyor da süründürüyor hani.


4 Aralık 2015 Cuma

Gecenin Sözleri

 
   Sıla'nın da dediği gibi " davetsiz bu hayatın, mutlaktır oyunları". Benim oyunlarım da böyle oldu tam olarak : Hayat gailesi.
Hepimiz uğraşmıyor muyuz sanki bir şeylerle?
Sizi siz yapan dertleriniz, tasalarınız, mutluluklarınız, sevinçleriniz hepsi teker teker gelmiyor mu yamacınıza?
Cevabı olmayan sorularla boğuşmuyor muyuz bazen?
Peki ben neden bu kadar çok soru sormayı seviyorum? Bilmiyorum.

     İşin özü; ne olursa olsun seviyoruz yaşamayı. Her nefes alış bir varoluş,yeniden doğuş.




21 Ekim 2015 Çarşamba

Back To The Future



Yaklaşık 2 saat önce tarih 21.10.2015 iken Geleceğe Dönüş filmi geldi hepimizin aklına. Sosyal medyada trend topic oldu, filmden kareler paylaşıldı. Gelmiş geçmiş en güzel bilimkurgu filmlerden biri "Geleceğe Dönüş" serisidir mutlaka.



1989 Kasımda gösterime giren filmin 2. serisinde Marty ve Doktor Brown Marty'nin doğmamış çocuklarını kurtarmak için 21 Ekim 2015'e ışınlandı. İnsanın içi kıpır kıpır olmasında ne yapsın. 1989'dan 2015'e geldik ve biz bu günü yaşadık yahu! O kadar çok teknolojik unsur gösterildi ki filmde tabi ki bunlardan birkaçı da gerçekleşti. Sevindik, şaşırdık, vayy beee dedik. Geçen 26 yıl birçok şey götürüp birçok yenilik getirdi hayatımıza.


Büyük televizyonlar şu an hayatımızda LCD olarak kullanıyoruz. Ayrıca 3 boyutlu gözlükler sayesinde hologramlarla karşılaşıyoruz. Görüntülü arama yapıp karşımızdaki bizimle konuşurken neler yapıyor görebiliyoruz.


 Marty'nin konuşan ceketi giymesi bizim kollarımıza iwatch takmamızdan pek de farklı değil.


Unutmadan bu anı hepimiz hayal ettik bence. Amma güzel olurdu bir de havada trafiği düşünmeseydik tabi.

Elbette çoğu insan bugün benim gibi değişik duygular içine girmiş olmalı. Yaşlandım mı ne? Bugün yapılan bilimkurgular gelecekteki nesil için ne ifade eder acaba?

20 Ekim 2015 Salı



Özür dilerim kendimden
Hep ağlattığım için gözlerimden
Yanlış kişileri sevdiğim için kalbimden
Soğuk bakışlara teslim ettiğim için ruhumdan
Bana gitmelisin dediğinde bile kaldığım için aklımdan
Hep kaçtığım için inaçlığımdan
Hırpalandığı için gururumdan
Gülmeyi özleyen dudaklarımdan
Her zaman doğruyu söyleyen iç sesimden
Onu duymasına izin verdiğim için kulaklarımdan
Hep üzgün olduğu için mısralarımdan
Böyle de güçlü olan tek başınalığımdan
En çok onu hiç sevmediğim için yalnızlığımdan
Beni ben yapan tüm ayrıntılardan
Sadece onu sevmediğimi direttiğim için aşktan
Gözlerimi sadece onunla açtığım için taze sabahlardan
Ve sadece onu hatırlattığı için yağmurdan
Bir yanlışlığım ben dediğim için hayattan
Kabul etmeyi beceremediğim için kaderimden
Her şey tükendikten sonra gitmek istediğim için geçmişimden
Boşa geçirdiğim zamanımdan
Acıtsa da insanlar vermekte zorlanmadığım ikinci şanslardan
Her gün değiştirdiğim, arkasında duramadığım kararlarımdan
Tek bir tebessüme sattığım için nefretimden
Özür dilerim kendimden...
Aşkın Kadın Yüzü-Şenay Kaya

14 Ekim 2015 Çarşamba

Koca Kitaplıklarımız



3.'sü gerçekleşen Edirne Kitap Fuarı bu yıl 9-18 Ekim tarihleri arasında kitapsever dostlarla buluşuyor. Edirne'de yaşayan ya da yakın illerden gelecek olan çılgın kitap tutkunlarını, on gün boyunca ister zihinlerine ister de gözlerine bayram ettirecek birbirinden farklı yayınevleri bekliyor.


Tarihi Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın içinde iki blok şeklinde oluşturulan kitap standları rengarenk. Her yayınevinde sizi karşılayan bilgili ve sıcacık sohbetli kitapseverlerle karşılaşmanız mümkün. Tadını çıkara çıkara her kitaba dokunarak ve ilginizi çeken kitapların arka kapaklarını okuyarak bir standta 45 dakika geçirebilirsiniz. Belki daha detaycı kitap kurtları vardır aramızda ve onlar bu süreyi daha da uzatabilir. 


Tabi ki sadece kitaplar yok fuarda. Mizah dergilerini sizlere sunmak için gelen yayınevleri de var. Nohut kafa Fırat'ı, anlaşılamaz adam Otis Abi'yi sevenler de burada aradıklarını bulabilecekler. Kitaplarının arasını neşelendirmek için birbirinden farklı kitap ayraçlarına ve de sevdiğiniz karikatürün minik tatlı anahtarlıklarına  sahip olabileceksiniz. 


Şahsen ben ruhumu doyuracak sanat eserleri bile buldum. Kitap okurken siz de fonda müzik dinlemeyi seviyorsanız "Türk Enstrümanlarıyla Rahatlama Müziği" başlıklı cd koleksiyonuna göz atmanızı tavsiye ederim. Her cd farklı enstrüman ağırlığıyla hazırlanmış: Bağlama, kanun, kemençe, ney, tanbur... Ben kendime neyi seçtim. İçime huzur veren bir sesi var bu enstrümanın. Zaten ney bir zamanlar hastaları tedavi etmek için şifahanelerde de çalınıyormuş. Tamamen sakinleştiren sesiyle huzur içinde kitabımı okuyabiliyorum. Tabi bana bu yetmedi ve yanına bir de piyano-çello-gitar  üçlüsünün oluşturduğu bir müzik cd'si daha ekledim. 


Tüm bunların yanında fuarın bu sene ki sergisinde Aziz Nesin var. 
"Aziz Nesin 1915-2015: Fotoğraflarla 100 Yıllık Özyaşam Öyküsü"


Büyük ve usta kalem Aziz Nesin'in de yaşam öyküsüne fotoğraflarla göz atmış oluyorsunuz.

Tarih kokan bir kervansarayda kitaplarla dolu bir gün geçirmek gibisi yoktur umarım. 
Tüm kitap dostları ne mutlu size, bize.




4 Ekim 2015 Pazar

"Maksat yeşillik olsun."


    Hemen hemen herkesin çok sevdiği OT dergiden bazı alıntılar ve izlenimler sunmak istiyorum size bu sefer. Neredeyse her yaştan okuru olan OT derginin kendi içinde okurları tarafından kullanılan slogan haline dönmüş bir de cümlesi var. "OT'lanıyoruz." Yapılan paylaşımlarda "Bugün büfedeki abiye bi OT verir misin? Dedim, büfeci şoka girdi." , "Bu ay da OT'landık." , "OT'lanma zamanı." Gibi cümlelerle karşılaşıyorum. Benim de sevdiğim ve fırsat buldukça okuduğum bir dergi OT. Birkaç fotoğraf ve yorumla yazıma devam edeceğim. 


Hepimizin en çok Leyla ile Mecnun'dan tanıdığı Ali Atay namıdeğer Mecnun OT'da yazıyor. O kadar güzel yazıyor ki eline, kalemine, yüreğine sağlık. İnsanın okurken "O gemi birgün gelecek." Diyesi geliyor hani.


Sevgili Ahmet Hakan'ın "Bazen Kendi Kendime Diyorum Ki" isimli yazısında bu ay o kadar güzel bir cümleye rastladım ki... "Keşke Cemal Süreya yaşasaydı." Keşke... Yüreği aşk dolu insan Cemal Süreya. O öldüğünde ben anne karnındaydım. Ah be ecel biraz daha bekleseydin de "Benim zamanımda bir Cemal Süreya vardı ki aynı havayı soluduğum." Diye övgü dolu cümleler kurabilseydim.


Ah canım Yekta. Seni sesinden tanıdım ve o kadar çok sevdim ki. OT dergide seni görmek o kadar haz veriyor ki bana. Sen her zaman yaz. Her zaman gül. Aman o güzel ses tellerine zeval gelmesin. Seviliyorsun yahu...


Hakan Bıçakçı'ya ait sayfadaki o enfes cümle. "Mal gibi kaldım." Şimdi bana söyleyin hangimiz tam olarak da böyle mal gibi kalmadı. Hayatta öyle anlar var ki insanın elinden hiçbir şey gelmiyor. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. E napalım, hayat gailesi işte. 


Buram buram aşk kokan fakat acı aşk kokan cümle. Tarık Tufan selam olsun sana.

22 Eylül 2015 Salı

Bişiy yaparım ki ben bunla



Bugün yine öğrendim ki büyüyemiyorum. 24 yaşında koskocaman yüksek lisans yapan bir bireyim. Lakin nerede çocuksu şeyler görsem içim eriyor. Hemen alma ihtiyacı hissediyorum. İşime yarar mı diye bakmadan üstelik.


Artık etrafım bile o kadar alışık ki bu duruma babam elinde yarım metre (abartmıyorum) çikolatayla eve geldi. Üstelik ben de bugün çok cici ojeler gördüm ve tabiki de aldım. Bilgisayarım yanımda olmadığı için blog yazılarımı önce deftere yazayım diye bir de minik ama çok şirin bir defter kattım market sepetime.


Aaa tabi ki bitmedi. Gördüğüm renkli keçeli kalemleri de aynı Fırat gibi "bişiy yaparım ki ben bunla" mantığıyla attım defterin yanına. Aşağıdaki güzel görüntü hepsinin toplamı. 


Ee şimdi kim büyümek ister ki? Sanırım benlik bir durum değil büyük hissetmek. Siz de beni iyice umursamaz, şımarık bir kız çocuğu sanmayın olur mu? Yaşamın gereklerinin ve sorumluluklarımın farkındayım. Merak etmeyin hepsini de yerine getirebiliyorum ama içimdeki çocuğu da çok seviyorum. Beni ben yapanlardan. Sizi siz yapanlar ne acaba?